YAYINLAR

15 Oca 2018

İLİNTİSİZLİK VE ETİK İLİŞKİSİ ÜZERİNE KANT

    

         Ahlak bir toplumda insanların ilişkilerini düzenlemek amacıyla oluşturulmuş değerler bütünüdür. Ahlak etikten farklılık gösterir. Ahlak bir tolumun gelenekselleşmiş yaşama biçimidir. Etik ise bu pratiğin teorisidir. Dolayısıyla ahlakta bu teorinin uygulanması veya pratiğidir. Bu yüzden ahlaki ilkeler yerine etik ilkelerden söz etmek daha doğru olur, aynı şekilde etik değilde ahlaki bir davranıştan söz etmek gerekir. Etik bir kişinin belli bir durumda ifade etmek istediği değerlerle ilgilidir. Ahlak ise bu değerleri gerçekleştirme ve hayata geçirme tarzına karşılık gelir.

         Ahlaki eylemlerin temelinde öz çıkarım olması gerektiğini savunan etik öğreti olan egoizm aslında ahlaklılığa tamamen karşıtmış gibi görünen birinci şahsın bakış açısı çerçevesi içinde Hobbes tarafından öne sürülmüştür. Etik egozim başkalarına yarar sağlayan eylemleri takdir etmeyi ihmal etmez. Bunun da en önemli nedeni kişinin kendi çıkarlarını hayata geçirmenin yolunun başkalarıyla iş birliği yapmakta geçmesidir. Kişinin öz çıkarına hizmet eden, kendi iyiliğini hayata geçiren eylemleri ahlaki açıdan doğru eylemler olarak niteler. Kant'ta ise bir şeyin etik olması için bu durumun tam tersi olmalıdır. Dolayısıyla bir şeyin hiçbir çıkar ve menfaatimiz olmadan yapmamız gerekir. Kant'a göre işte etik budur;hiçbir çıkar onu gölgeleyemez. Bu bakımdan ahlakın olanağını uygulamalı güçlendirmek için yapabileceğimiz pratik fiziksel şeylerden birine ''erkeklerin feminizm toplantısına gitmesi'' örnek olarak verilebilir. Burada önemli nokta ilintisizliktir. İlintisizlik ise çıkarsızlık demektir.Bir davranışı o şeyi beğendiğimiz, hoşlandığımız için de  sergilememiz Kant'a göre bir ilintidir. Örneğin bir kediye sırf beyaz ve sevimli diye ona mama vermemiz etik değildir. Burada etik olmayan şey kediyi beslemek elbette değil fakat kediyi hoşumuza gittiği için beslemek etik olmayandır. Ona göre bu da bir çıkardır. Etik ise çıkarsız olmakla mümkündür. Kişi kendisine yapılmasını istemediği birşeyi başkasına da yapmamalı,burada önemli nokta empatidir. Bu konuda Yunus Emre ''sen kendine ne sanırsan başkasına da onu san'' düşüncesiyle Kant ise aydınlanmanın temeline yerleştirdiği ''sana uygulanabilmeyecek hiçbir şeyi savunma'' düşüncesi aynı noktaya çıkar.  Ahlakın olanağını güçlendirmenin bir şartıdır bu.
       
          Bu açıdan Kant'ın etik görüşüyle ilişkili olarak ''mış  gibi'' teorisi pratik olarak geliştirilebilir. ''Yoktur ama varmış gibi yaşarız.'' Mesela  cennet görünürde yoktur ama hayatımızda varmış gibi etkilidir.''İnanmaya yer açmak için anlamayı bir kenara bıraktım.'''der Kant. Anlamayı bir kenara bırakıp mış gibi yapmalıyız. Hiçbir çıkarla yaşamayan insan var mıdır? Yoktur. Var''mış gibi'' yapın diyor Kant. Çünkü etik ilintisiz olmalıdır. Yunus Emre'de fiziksel olarak varolan ötesinde var ise mış gibi yapın diyor. Derrida'nın ''Aydınlanmanın Hayaleti'' de böyledir;hayalet yoktur ama varmış gibi ondan korkarız.

           Etik alanındaki anlamıyla doğru eylem öğretisi anlamına gelen etiğin alt disiplinlerinden biri olan pragmatik, bir pratiğin ahlakiliği olarak kavradığı niteliğine değil;hedeflenen amaca gerçekten de ulaşmaya en uygun olan tekil eylemlere yönelir. Pragmatik akıl araçsal akıldır. Hedeflenene ulaşmak için en iyi aracı seçen akıldır. araçsal akıl çıkarsızlığa zıttır. Nasıl daha iyi bir maaş alabilirim? Nasıl notlarımı yükseltebilirim? Kendi çıkarlarımızı nasıl maksimuma taşırız? Bununla ilgilenir ama Aristoteles'e göre mutluluğun,insan olmanın kendi başına amaçsal olan boyutu vardır. Mesela çok iyi bir doktor olabilirsiniz ama iyi bir insan değilsinizdir. İyi bir doktor olmak araçsaldır fakat araçsalın ötesinde amaçsallık vardır ki bu da insan olmakla ilgilidir,iyi bir insan olmakla. Bundan dolayıdır ki Kant'ın etik anlayışına araçsal akıl ters düşmektedir. Çünkü ilintisizlik etiğin aşkınsal boyutuyla ilgilidir.